Şair Fatih Sultan Yılmaz ile Şiir ve Edebiyat Üzerine Söyleşi
Söyleşi: Kadir Turhan
Konuğumuz şair Fatih Sultan Yılmaz.
Fatih Bey, hoş geldiniz. Dilerseniz çok vakit kaybetmeden sorularıma geçmek istiyorum.
Şiire olan ilginiz nasıl başladı? İlk şiirinizi ne zaman yazdınız?
Şiire, edebiyata olan ilgim çocukluk yıllarımda başladı. Dönem olarak net bir cevap vermem mümkün değil. Sanki yaşamımın her anında “yazmak” diye bir şey vardı. Şiirin, öykünün bu kadar kıymetli bir şey olduğunu bilmediğim yaşlarda kendimi edebiyatın içinde buldum. O yaşlarda herkes benim gibi eve gidip bir şeyler karalıyor, şiir ve öykü yazıyor zannediyordum. Bunu nefes almak, yemek yemek gibi herkesin yaptığı tabii bir iş sanıyordum. Büyüdükçe öyle olmadığını anladım. İlk şiirimi henüz sekiz yaşındayken yazdım. O zaman ilkokul öğrencisiydim, okulumuz Karadeniz’e komşuydu. Bazen okul çıkışları deniz kıyısına giderdik, orada onlarca martı olurdu. İlk şiirim de bu martıların birine yazıldı.
Şair olarak size ilham veren unsurlar nelerdir?
İlham sürekli tartışılan bir şey. Ben sanatın içinde ilham olduğuna inanıyorum. Ancak ilham dediğimiz şeye uhrevi bir mana yüklemek doğru olmaz. Bence ilham; bilgi, zeka ve yeteneğin ürüne dönüşme sürecindeki bir aracıdır. Şiir özelinde ise sadece hisle yazılan şiirler olabileceği gibi, akılla inşa edilen şiirler de çoktur. O zaman ilham his mi diyeceğiz? Ya da akıl mı diyeceğiz? İlham bence bunların hepsi. Ben ilhamımı hayatın doldurduğum boşluklarından alıyorum; Bulunduğum çevre, ait olduğum toplum, doğup büyüdüğüm yer, benden önceki büyük sanatkarlar ve çağdaşı olduğum bütün insanlık.
Edebiyat dünyasında sizin için önemli olan şairler kimler? Sizi etkileyen bir isim var mı?
Lise yıllarıma kadar hece ve aruzun bütün büyük şairlerini yakinen takip ettim. Bulabildiğim her şeyi okuduğum bir dönemdi. Faruk Nafiz Çamlıbel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Mehmet Akif. Çamlıbel’in Han Duvarları şiirini ilk okuduğumda bir ay etkisinden çıkamamıştım. Evden okula ezbere okuyarak gidip gelirdim. O şiir kadar güzelini yazamayacağımı bildiğim için hüzünlenirdim. O yaşlarda kendi imkanlarınızla her şeye erişmeniz pek mümkün olmuyor. Yine de fırsatlar yaratıp Rimbaund, Puşkin, Tyutçev, Louis Aragon, Baudelaire gibi dünyadaki önemli isimleri özenle okuyordum. Liseye geçmemle serbest şiire başlamam bir oldu. Özellikle Mayakovski ve Nazım Hikmet’in dizeleri kuruş biçimi ilgimi çekiyordu. Doğrusu kendimi toplumcu gerçekçi şiire daha yakın hissediyordum. İkinci Yeni’nin kabuklu şiiri dişlerimi kırıyordu. Üniversite yıllarında dünya antolojilerinin sıkı takipçisiydim. Amerika, Afrika ve Uzak Doğu şiirindeki yenilikleri yakından takip ediyordum. Çok geçmeden benzer seste şiirler bizde de yazıldı.
Şiirlerinizde sık sık işlediğiniz temalar var mı? Varsa neden bu temalara yöneliyorsunuz?
Önceden bir tema belirlemiyorum. Şiiri yazdıran motivasyona teslim oluyorum. Lirik izler her nedense şiirlerimde daha baskın. Aşk, hasret, özgürlük, ölüm, fedakarlık ve bir parça umut.
Günümüz genç şairlerine veya yazarlara önerileriniz neler olurdu?
Kendimi de aynı konumda gördüğüm için hepimize bir tavsiye verebilirim. Benim kaygım yerel duygu ve düşünceleri mümkün olduğu kadar evrensele yaklaştırmak. Bu da insan olmaktan geçiyor. Şair ne kadar insan olabilirse, yani kendi olabilirse o kadar evrensel olabiliyor. Dilerim biz de önce kendimiz olup, sonra kendimiz kalabiliriz.
Gelecekteki edebî alandaki projeleriniz neler? Yeni bir kitap ya da şiir koleksiyonu planlıyor musunuz?
Evet, üzerinde çalıştığım yeni bir öykü dosyam var. Öykü atölyesi hocalarım usta yazar Osman Çeviksoy ve Nurhan Buhan’dan da bu konuda dersler alıyorum. Bunun dışında akademik çalışmalarıma devam ediyorum. Hedefim bundan sonraki süreçte nesire daha çok öncelik verebilmek. Tabii şiir izin verdiği ölçüde (gülüyor).
Edebiyat dışındaki ilgi alanlarınız nelerdir?
Karikatür çiziyorum. Türk dünyasının farklı lehçelerinden Türkiye Türkçesine şiir aktarmaları yapıyorum. Halihazırda Türkoloji alanında doktora yapmaktayım, o nedenle Türkoloji, dilin ve edebiyatın akademik boyuttaki meseleleri ilgi alanıma giriyor. Makale okumayı, alanı takip etmeyi seviyorum.
Şiirlerinizde genellikle hangi tarzı benimsiyorsunuz? Serbest mi yoksa ölçülü şiir mi yazıyorsunuz?
Her iki tarzı da kullanıyorum. Bazen serbest ölçüyle duygularımı daha özgür ifade edebiliyorum, bazen ise klasik ölçü şiirimin ruhuna daha uygun oluyor. Ölçüsünü şiir kendi seçiyor. Bu yaratım esnasında ortaya çıkan atmosferle ilgili bir durum. Bazı şiirler kendini yazdırıyor. Onu, onun dışındaki bir ölçüyle yazamıyorsunuz.
Modern çağda bir şair olarak beğenilme veya okunma kaygısı taşıyor musunuz?
Hayır, taşımıyorum. Çünkü bir şey alıp bir şey satmıyorum. Eseri eğer “ürün” olarak görseydim, o zaman onu pazarlama kaygısı da taşırdım. Yazmak benim için yaşamıma insanları ortak etmenin ve onların yaşamına ortak olmanın en sağ duyulu eylemi. Ama şu da bir gerçek ki, şu an genç bir yazarın kendini kabul ettirmesi çok güç. İnsanların estetik algıları bir dönem çok okuyup beğendikleri yazarlara göre şekilleniyor. Oraya yeni isimler koymak yaş ilerledikçe güçleşiyor. Yeni şeyleri eskiyle kıyaslamaya meylediliyor. Eğer eskiye benziyorsa; taklittir. Benzemiyor ise kötüdür. Hâkim olan anlayış bu. Yani kendi yolunu çizmekle, kötü yazar olmak arasında çok ince bir çizgimiz var.
Mesela, Murathan Mungan şiirlerinde yoğun bir metinler arası bağlantı var. Bazen başka şairlerin dizelerini aynen kullandığı bazen de meşhur bir şiire kendi içeriği ve sesinden yola çıkarak nazire yazdığını görüyoruz. Peki buna ne diyeceğiz? İntihal mi yapıyor? Bilinçsiz bir okur için öyle. Taklittir veya intihaldir. Ancak bilen için verilen mesaj çok ayrıdır. Bu kadar neyin ne olduğuna dair sert köşelerin olmadığı bir zeminde beğenilme, anlaşılma, okunma gibi kavramlar yazarlığın dünyasına ait kavramlar değil bence.
Son olarak, okuyucularınıza söylemek istediğiniz bir mesaj var mı?
Şiir, insan ruhunun aynasıdır. Okuyucularımdan ricam, şiirle kendilerini daha iyi tanımaya ve keşfetmeye çalışmalarıdır.